Ağıt, çeşitli kültürlerde ve toplumlarda ölüm, kayıp, ayrılık veya trajik olaylar karşısında duyulan derin üzüntü ve yasın ifadesi olarak bilinen bir edebi türdür. Türk edebiyatında ve halk kültüründe önemli bir yere sahip olan ağıtlar, genellikle manzum şekilde ve belirli bir ezgiyle söylenen, duygusal açıdan yoğun yapıtlar olarak karşımıza çıkar. Ağıtların temel amacı, kaybedilen kişinin ardından duyulan acıyı dile getirmek, onun hatırasını yaşatmak ve toplumun kolektif yas sürecine katkıda bulunmaktır.
Ağıtlar, anonim halk edebiyatının en önemli türlerinden biridir ve geçmişten günümüze sözlü kültürün canlı bir unsuru olarak varlığını sürdürmüştür. Bu tür, özellikle Anadolu kültüründe önemli bir yer tutar ve çoğunlukla kadınlar tarafından yakılır. Ağıt yakma geleneği, ölümün hemen ardından başlar ve cenaze törenlerinde yoğunlaşır. Bu törenler sırasında ağıt yakan kadınlar, duygularını içten bir şekilde dışa vurur ve bu süreç hem bireysel hem de toplumsal bir arınma işlevi görür.
Ağıtlar, sadece bir yas ifadesi olmaktan öte, aynı zamanda sosyal bir işlev de üstlenir. Toplumun normları, değerleri ve inançları ağıtlar aracılığıyla kuşaklar arasında aktarılır. Ağıtlar, geçmişin ve geleceğin arasında bir köprü vazifesi görür, çünkü her ağıt, aynı zamanda söz konusu dönemin kültürel, sosyal ve toplumsal yapısını da yansıtır. Bu nedenle, ağıtlar tarih boyunca bir tür sözlü tarih kaynağı işlevi de görmüştür.
Türk ağıt geleneği, İslamiyet öncesi Türk kültüründen günümüze kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Eski Türkler, ölümden sonra ruhların uçmağ veya tamu adı verilen yerlere gittiğine inanırlardı ve bu inanç, ağıtların içerik ve formlarını etkiledi. İslamiyet’in kabulüyle birlikte ağıtlar, dini ve tasavvufi unsurlar da içermeye başladı. Bu dönemde ağıtların içerisine, ölüm sonrası yaşamla ilgili inançlar ve dini merasimler de dahil oldu.
Ağıtların genel yapısı, olay veya kişinin tanıtımıyla başlar. Tanıtım aşamasından sonra, kayıpla birlikte duyulan acı ve yas ifade edilir. Son kısımda ise genellikle ölen kişinin erdemleri, toplum içindeki yeri ve ardından bırakılan boşluk anlatılır. Ağıtlar, bu üç bölümlü yapı sayesinde duygusal bir bütünlük oluşturur ve dinleyici üzerinde güçlü bir etki bırakır.
Modern dönemde ağıtlar, daha çok yazılı formda karşımıza çıkmakla birlikte, özellikle kırsal kesimlerde sözlü olarak varlıklarını sürdürmektedir. Ayrıca, ağıtların müzikle olan ilişkisi de oldukça güçlüdür. Bağlama gibi geleneksel enstrümanlar eşliğinde söylenen ağıtlar, dinleyici üzerinde derin bir etki yaratır ve çoğu zaman toplulukların ortak hafızasında yer eder.
Ağıtlar kültürel mirasın ve oral tarihin önemli bir parçasını oluşturur. Duygusal derinliği ve kültürel zenginliği ile ağıtlar, yas sürecinin edebi bir ifadesi olarak değerini korumaya devam eder. Bu sebeple, Türk kültüründe ağıtlar, sadece geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin de önemli bir öğesi olarak varlığını sürdürmektedir.