Musul Sorunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde karşılaştığı önemli dış politika meselelerinden biridir. Bu sorun, I. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla ortaya çıkan toprak paylaşımı anlaşmazlıklarından biri olarak dikkat çeker. Musul, zengin petrol kaynaklarına sahip stratejik bir bölge olması nedeniyle, hem Türkiye hem de İngiltere açısından büyük önem taşımıştır.
Musul Sorunu, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan ve Musul vilayetinin geleceğine dair yaşanan diplomatik bir anlaşmazlıktır. Bu sorun, özellikle Türkiye ve Birleşik Krallık arasında gerilimlere yol açmıştır. Musul vilayeti, zengin petrol rezervlerine sahip olması nedeniyle stratejik bir öneme sahipti ve bu durum, anlaşmazlığın çözümünü daha da karmaşık hale getirmiştir. Lozan Antlaşması sırasında Musul meselesi çözüme kavuşmamış ve ilerleyen yıllarda Türkiye ile Birleşik Krallık arasında müzakerelere sebep olmuştur. Sorun, 1926 yılında imzalanan Ankara Antlaşması ile çözüme kavuşturulmuş ve Musul, Milletler Cemiyeti’nin de araya girmesiyle Irak’a bırakılmıştır. Bu antlaşma ile Türkiye, Musul üzerindeki hak iddialarından vazgeçerken, Irak ise belirli bir süre boyunca petrol gelirlerinin bir kısmını Türkiye’ye vermeyi kabul etmiştir. Musul Sorunu, Türkiye’nin Cumhuriyet’in ilk yıllarında karşılaştığı önemli dış politika meselelerinden biri olarak tarihe geçmiştir.
1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye’nin sınırlarını büyük ölçüde belirlemiş olsa da, Musul üzerindeki anlaşmazlık çözüme kavuşturulamadı ve bu mesele Lozan’da askıda kaldı. Türkiye, tarihi ve coğrafi bağları nedeniyle Musul’un kendisine bırakılmasını talep ederken, İngiltere ise bu bölgeyi manda yönetimi altındaki Irak’a bırakmak istiyordu. İngiltere’nin bu tutumu, bölgedeki petrol rezervlerini kontrol etme isteğinden kaynaklanıyordu.
Musul Sorunu, 1924 yılında Milletler Cemiyeti’nin gündemine taşındı. Bu süreçte Türkiye ve İngiltere arasında çeşitli görüşmeler ve müzakereler yapıldı. Türkiye, Musul’un etnik yapısı ve nüfus çoğunluğunu oluşturan Türk ve Türkmen nüfusunu öne sürerek bölge üzerinde hak iddia etti. Buna karşılık İngiltere, bölgenin ekonomik ve stratejik önemini vurgulayarak kendi tezlerini savundu.
1925 yılında Milletler Cemiyeti tarafından oluşturulan bir komisyon, Musul Sorunu’nu yerinde incelemek üzere bölgeye gönderildi. Komisyonun hazırladığı rapor, Musul’un Irak’a bırakılması yönünde bir tavsiye içeriyordu. Bu rapor, Türkiye’nin beklentilerini karşılamasa da İngiltere’nin talepleri doğrultusunda şekillenmişti.
1926 yılında Ankara Anlaşması ile Musul Sorunu nihayet çözüme kavuştu. Bu anlaşma uyarınca, Musul ve çevresi Irak’a bırakıldı. Ancak, Türkiye, bu anlaşma kapsamında Irak petrol gelirlerinden belirli bir pay almayı başardı. Ankara Anlaşması ile Musul üzerindeki hak iddialarından vazgeçen Türkiye, böylece İngiltere ile olan diplomatik ilişkilerini de normalleştirmiş oldu.
Musul Sorunu, Türkiye’nin erken dönemdeki dış politika mücadelelerinden biri olarak tarihteki yerini aldı. Bu sorun, uluslararası diplomasi, ekonomik çıkarlar ve stratejik hesaplaşmaların nasıl iç içe geçebileceğinin örneklerinden biridir. Tarihsel bağlamda Musul Sorunu, Türkiye’nin uluslararası arenada güç dengesinde kendine yer bulma çabasının bir yansımasıdır.