Eski Anadolu Tarihi Konu Anlatımı

Eski Anadolu Tarihi, Anadolu coğrafyasının yazı öncesi çağlardan itibaren tarih sahnesine çıktığı süreçleri kronolojik ve kültürel açıdan inceleyen temel bir derstir. Bu ders, Türkiye’nin yer aldığı toprakların tarih boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıkları anlamak açısından büyük önem taşır. Anadolu, yalnızca Doğu ile Batı arasında bir köprü değil, aynı zamanda benzersiz bir kültürel sentezin merkezidir.

AÖF Tarih Dersi kapsamında; Paleolitik Çağ’dan itibaren yerleşik hayatın başlangıcı, çanak çömlek üretimi, ilk maden kullanımı, kentleşmenin izleri, yazının gelişiyle birlikte tarihî devirlere geçiş gibi insanlık tarihinin temel evreleri ele alınır. Bu çerçevede; Anadolu’da kurulan büyük medeniyetlerden Hitit, Urartu, Frig, Lidya gibi krallıklar, siyasi yapıları, hukuk sistemleri, sanat anlayışları, dini inançları ve sosyal yaşamları ile ayrıntılı şekilde incelenmektedir. Ayrıca bozkır kökenli kavimlerden Kimmerler ve İskitler, Anadolu üzerindeki etkileriyle birlikte değerlendirilir.

Bu dersin temel amacı, öğrencilerin Anadolu’nun tarihsel gelişim sürecine dair sağlam bir kronolojik bilgi altyapısı edinmelerini ve bu coğrafyada gelişen uygarlıkları kültürel, ekonomik, siyasal ve sanatsal yönleriyle analiz edebilmelerini sağlamaktır. Aynı zamanda, tarihsel kaynakların nasıl değerlendirileceği ve arkeolojik verilerin tarih yazımındaki yeri de öğrenciye kazandırılan temel beceriler arasında yer alır.

Anadolu’nun zengin geçmişini anlamak, hem bugünkü toplumsal kimliğimizin temellerini kavramak hem de dünya tarihi içinde bu coğrafyanın özgün yerini fark edebilmek açısından vazgeçilmezdir.

Ayrıca sizler için hazırladığımız 2 adet 20 soruluk “Eski Anadolu Tarihi” testlerini de konu anlatımını bitirdikten sonra çözebilirsiniz.

 

Anadolu’nun Tarih (Yazı) Öncesi Dönemleri

Giriş

Anadolu’nun tarih öncesi dönemleri, yazının henüz kullanılmadığı ancak insanoğlunun doğa ile mücadelesi, yerleşik hayata geçişi ve ilk kültürel üretimleri ile şekillenen uzun bir süreci kapsar. Bu dönem, arkeolojik buluntularla anlamlandırılmakta; taş aletlerden çanak çömleğe, ilk mimari izlerden yerleşik yaşam örneklerine kadar birçok veri, bu çağlara ışık tutmaktadır. Anadolu, konumu itibariyle tarih öncesi kültürlerin geçiş ve etkileşim noktası olmasıyla dikkat çeker. Bu ünitede Paleolitik Çağ’dan İlk Tunç Çağı’na kadar uzanan süreç ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

 

Paleolitik ve Epipaleolitik (Mezolitik) Dönemler

Alt, Orta ve Üst Paleolitik Dönem (MÖ 1.000.000–12.000)

Paleolitik Dönem, insanların doğada tamamen avcı-toplayıcı yaşam sürdüğü ve taş aletlerin kullanıldığı en uzun tarih öncesi dönemdir. Bu çağ, Alt, Orta ve Üst olmak üzere üç evreye ayrılır:

  • Alt Paleolitik (MÖ 1.000.000–100.000): Bu evrede insanlar taşları yontarak kaba aletler yapmıştır. Ateşin kullanımı bu dönemde başlamıştır. Türkiye’de özellikle Yarımburgaz Mağarası (İstanbul) bu döneme ait önemli buluntular sunmaktadır.

  • Orta Paleolitik (MÖ 100.000–40.000): Neandertal insan tipiyle özdeşleşen bu dönem, alet yapımında daha gelişmiş tekniklerin kullanıldığı bir evredir. İnsanlar gruplar halinde yaşamakta ve avcılıkla beslenmektedir. Karain Mağarası (Antalya), bu dönemin en önemli merkezlerinden biridir.

  • Üst Paleolitik (MÖ 40.000–12.000): Modern insanın (Homo sapiens) ortaya çıktığı bu çağda, taş aletler daha ince işlenmiş, kemik ve boynuz gibi farklı malzemeler de kullanılmıştır. Sanat ve sembollerin doğuşu bu döneme rastlar. Ok ve yay, ilk kez bu çağda kullanılmıştır.

 

Epipaleolitik (Mezolitik) Dönem (MÖ 12.000–10.000)

Paleolitik’ten Neolitik’e geçiş süreci olan Epipaleolitik ya da Mezolitik dönem, iklim değişimleriyle birlikte insanların çevreye uyum sağladığı bir geçiş evresidir.

  • Avcılık-toplayıcılık devam etmekle birlikte, küçük ölçekli yerleşim izleri görülmeye başlanır.

  • Anadolu’da bu döneme ait önemli merkezler arasında Belbaşı ve Beldibi Mağaraları (Antalya) öne çıkar.

  • Doğal çevreyle ilişkili olarak bitki ve hayvanların evcilleştirilmesine yönelik ilk adımlar atılmıştır.

  • Alet teknolojisi daha rafine hale gelmiş, mikrolit denen küçük taş aletler sıkça kullanılmıştır.

 

Neolitik Dönem (MÖ 11.000–6000)

Neolitik Dönem, insanlık tarihinin en köklü dönüşümlerinden birine sahne olmuştur: tarıma geçiş ve yerleşik hayatın başlaması. Bu dönem, Anadolu’da çok sayıda önemli yerleşimle temsil edilir ve tarih öncesi kültürel evrimin temelini oluşturur. Neolitik, iki evrede incelenir: Çanak Çömleksiz Neolitik ve Çanak Çömlekli Neolitik.

 

Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem (MÖ 10.000–7.000)

  • Bu evrede çanak çömlek henüz üretilmemektedir; insanlar taş ve kemikten yapılmış aletlerle yaşamlarını sürdürür.

  • Tarım ve hayvancılık ilk kez bu dönemde ortaya çıkar. Bu gelişmeler, kalıcı köy yerleşimlerinin kurulmasına zemin hazırlar.

  • Mimari olarak kerpiç evler, planlı yerleşim örnekleri görülür.

  • Göbekli Tepe (Şanlıurfa) bu dönemin en önemli merkezlerinden biridir. Tapınak yapılarıyla sadece Neolitik dönemin değil, dünya tarihinin de en dikkat çekici arkeolojik alanlarından biridir.

  • Boncuk, figürin ve oymalar bu dönemde sembolik ve dini düşüncenin geliştiğine işaret eder.


Çanak Çömlekli Neolitik Dönem (MÖ 7.000–5.500)

  • Bu dönemde pişmiş topraktan çanak çömlek üretimi başlamıştır.

  • Yerleşim alanlarında mimari daha gelişmiş, çok odalı evler, kamusal alanlar inşa edilmiştir.

  • En önemli yerleşimlerden biri Çatalhöyük’tür (Konya). Burada yerleşim, planlı ev yapıları, duvar resimleri, sosyal örgütlenme ve inanç sistemiyle oldukça gelişmiş bir yapıya sahiptir.

  • Hacılar (Burdur) da bu dönemin önemli merkezlerinden biridir ve zengin çanak çömlek buluntularıyla dikkat çeker.

  • Ekonomik yapı tarıma dayalıdır; bunun yanında avcılık ve hayvancılık da sürmektedir.


Neolitik Dönem, sadece teknik ilerlemelerin değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümlerin de temelini atan bir çağdır. Bu dönemin sonunda insanlık, doğayı dönüştüren üretici bir varlık haline gelmiştir.

 

Kalkolitik Dönem (MÖ 5000–3000)

Kalkolitik, kelime anlamı olarak “bakır-taş” anlamına gelir. Bu dönemde insanlar, taş aletlerin yanı sıra bakırı işlemeye başlamış; böylece maden kullanımı ilk defa devreye girmiştir. Tarım ve hayvancılıkla birlikte el sanatları, ticaret ve toplumsal örgütlenme de gelişmiştir.

Genel özellikleri:

  • Metalin ilk kez kullanıldığı çağdır (özellikle bakır).

  • Tarımsal üretim ve yerleşik hayat gelişmeye devam etmiş, nüfus artışı yaşanmıştır.

  • Köylerin yanı sıra daha büyük yerleşim merkezleri ortaya çıkmıştır.

  • El sanatlarında çanak çömlek üretimi artmış, motifli seramikler yaygınlaşmıştır.

Kalkolitik Dönem, Anadolu’da Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Orta ve Batı Anadolu olmak üzere iki kültürel bölgede farklı gelişim göstermiştir:

 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kalkolitik Dönem

(Halaf, Obeyd ve Uruk Kültürleri)

  • Halaf Kültürü (MÖ 5500–5000): Renkli, desenli seramikleriyle tanınır. Tarım ve hayvancılık gelişmiştir. Mimari olarak dairesel planlı yapılar öne çıkar.

  • Obeyd Kültürü (MÖ 5000–4000): Mezopotamya kökenlidir. Renkli seramikler yerini daha sade kaplara bırakır. Bu dönemde toplumsal sınıflar oluşmaya başlar.

  • Uruk Kültürü (MÖ 4000–3000): Yazının doğuşuna giden sürecin başlangıcıdır. Tapınak mimarisi, ticaret ve işbölümüne dayalı toplumsal yapı gelişmiştir.

  • Anadolu’da bu kültürlerle bağlantılı olarak Tepecik (Malatya), Arslantepe (Malatya), Hassek Höyük (Batman) gibi önemli merkezler ortaya çıkmıştır.

 

Orta ve Batı Anadolu’da Kalkolitik Dönem

  • Daha yerel ve özgün bir kültürel gelişim gösterir.

  • Yerleşim yerleri genellikle küçük ve köy tipi yerleşmelerdir.

  • Höyükler (yığma tepecikler) bu dönemin önemli yerleşim biçimidir. Örnek: Alişar Höyük (Yozgat), Beycesultan (Denizli), Hacılar (Burdur).

  • El yapımı seramikler, taş aletler ve bakır eşya kullanımı yaygındır.

  • Dini ve sembolik yapılar yerine daha çok gündelik yaşama dönük mimari izler görülür.

 

Kalkolitik Dönem, tarım toplumundan karmaşık toplumlara geçişin ilk adımlarının atıldığı bir dönemdir. Maden işçiliği, toplumsal işbölümü ve kültürel etkileşim bu çağda belirginleşmiştir.

 

İlk Tunç Çağı (MÖ 3000–2000)

İlk Tunç Çağı, maden kullanımının gelişerek bakır ve kalayın alaşımı olan tunçun yaygın şekilde kullanılmaya başladığı dönemdir. Bu çağ, teknolojik gelişmelerin yanında sosyal tabakalaşma, kentleşme, anıtsal mimari ve organizasyonel yapılar açısından da önemli bir sıçrama dönemidir.

Bu dönem, Anadolu’da üç evrede incelenir:

 

İlk Tunç I Dönemi (MÖ 3000–2700)

  • Tunç teknolojisi henüz tam olarak yaygın değildir, ancak bakır madenleri işlenmektedir.

  • Köy tipi yerleşimler devam etmekte, ancak surla çevrili ilk yerleşim örnekleri görülmeye başlanmıştır.

  • Önemli merkezler: Tarsus Gözlükule, Troya I, Demircihöyük (Eskişehir), Karataş-Semayük (Burdur).

  • Tarım, hayvancılık ve el sanatlarında gelişmeler sürmektedir.

  • İlk toplumsal farklılaşmaların ve liderlik yapılarının izleri görülür.


İlk Tunç II Dönemi (MÖ 2700–2400)

  • Tunç kullanımının yaygınlaştığı, metal aletlerin günlük hayatta yer bulduğu bir dönemdir.

  • Yerleşim yerleri daha planlı ve organize hale gelmiştir.

  • Ticaret ve zanaatkârlık gelişmeye başlamıştır.

  • Troya II, bu evrenin en önemli yerleşim yerlerinden biridir; savunma amaçlı kalın surlar ve mimari gelişmeler dikkat çeker.

  • Mezar mimarisi, sosyal sınıf farklılıklarını yansıtacak biçimde çeşitlenmiştir.


İlk Tunç III Dönemi (MÖ 2400–2000)

  • Tunç alet ve silahlar bu dönemde oldukça yaygın hale gelir.

  • Kentleşme süreci hızlanmış, büyük yerleşim yerlerinde kamu yapıları, depo alanları, tören alanları ortaya çıkmıştır.

  • Yönetici sınıf ve merkezî otorite kavramları bu dönemde daha belirginleşmiştir.

  • Alacahöyük’teki elit mezarlar (prens/prenses mezarları) dönemin zenginlik ve örgütlü toplum yapısını gösterir.

  • Arslantepe (Malatya), bu evrede yazıya yakın semboller ve ileri düzey yönetim örnekleriyle dikkat çeker.


İlk Tunç Çağı, Anadolu’nun erken şehirleşme sürecini, sosyal hiyerarşinin oluşumunu ve gelişmiş üretim-ticaret sistemlerini gösterdiği kritik bir dönemdir. Aynı zamanda Anadolu ile Mezopotamya ve Ege gibi dış bölgeler arasında kültürel ve ticari ilişkiler bu çağda güçlenmiştir.

 

 

 

Yazılı (Tarihi) Sürecin Başlangıcı

Giriş

Anadolu’da tarih öncesi dönemleri takip eden süreç, yazının kullanılmasıyla birlikte “tarihî devirler” olarak adlandırılır. Bu önemli kırılma noktası, Assurlu tüccarların Anadolu’ya gelmesiyle yaşanmıştır. Yazının kullanılmaya başlanması yalnızca bilgi aktarımını kalıcı hale getirmekle kalmamış; aynı zamanda ticaret, hukuk, ekonomi ve yönetim alanlarında büyük dönüşümlere zemin hazırlamıştır. Bu dönemde Anadolu’da ilk defa yazılı belgeler üretilmiş ve tarih sahnesinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Assur Ticaret Kolonileri Çağı ve Yazılı Sürecin Başlangıcı

Assur Ticaret Kolonileri Çağı (yaklaşık MÖ 1950–1750), Anadolu tarihinde yazılı belgelerin ilk kez ortaya çıktığı dönemdir. Mezopotamya’nın güçlü ticaret şehirlerinden biri olan Assur‘dan gelen tüccarlar, Anadolu’daki yerli beyliklerle ticari ilişkiler kurmuşlardır. En önemli merkez Kaniş (Kültepe)’tir.

  • Anadolu’da ilk defa çivi yazılı tabletler, bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.

  • Bu tabletler, kil üzerine yazılmış olup Assurca (Akkadca) yazılmıştır ve genellikle ticari konuları içerir.

Tabletlerin İçeriği

Kültepe kazılarında ortaya çıkarılan binlerce tabletin içeriği, dönemin sosyo-ekonomik yapısı hakkında önemli bilgiler sunar:

  • Ticaret sözleşmeleri, borç senetleri, evlilik ve miras sözleşmeleri, mahkeme kayıtları gibi belgeler bulunmuştur.

  • Tabletlerde Assurlu tüccarlar ile Anadolu beyleri arasındaki ilişkiler, ticaret ağları ve günlük yaşam hakkında ayrıntılar yer alır.

  • Bu belgeler, Anadolu’nun tarihini yazılı kaynaklara dayandıran ilk kanıtlardır.

 

Koloni Çağında Politik Yapı

  • Anadolu’da bu dönemde merkezi bir devlet yapısı bulunmamakla birlikte, beylikler halinde örgütlenmiş küçük siyasi yapılar vardır.

  • Assurlu tüccarlar, bu yerel beylerle karum (ticaret merkezi) ve wabartum (ticaret istasyonu) gibi yapılar aracılığıyla iletişim kurmuşlardır.

  • Yerel beyler, Assur tüccarlarına güvence ve ticaret imtiyazları sunmuş; karşılığında ekonomik kazanç ve lüks mallara erişim sağlamışlardır.

 

Koloni Çağında Ekonomik ve Toplumsal Yapı

Ekonomik Yapı

  • Ekonomi büyük ölçüde takas ve maden temelli ticaret üzerine kuruluydu.

  • Assurlular, Anadolu’dan altın, gümüş, bakır ve tekstil ürünleri alırken, Mezopotamya’dan kalay ve kumaş getiriyordu.

  • Ticaretin güvenliği, yazılı sözleşmeler ve senetlerle sağlanmış, böylece hukuki ve ekonomik düzenin temelleri atılmıştır.

Toplumsal Yapı

  • Toplumda tüccarlar, yerel yöneticiler, zanaatkârlar ve köylüler gibi sınıfsal ayrışmalar gözlemlenmektedir.

  • Kadınlar; evlilik, miras ve mülkiyet gibi konularda yer yer söz sahibi olmuşlardır, bu da tablet içeriklerinden anlaşılmaktadır.

  • Assurlular ve Anadolulular arasında kültürel alışveriş yaşanmış, karışık evlilikler yaygınlaşmıştır.

 

Koloni Çağında Kültürel Yapı

Dinsel Yapı

  • Anadolu’da çoktanrılı inanç sistemi hâkimdi. Her beylik kendi tanrısına tapmaktaydı.

  • Mezopotamya etkisiyle bazı tanrı ve ritüeller Anadolu’ya taşınmıştır.

  • Tapınaklar küçük ölçekli olsa da dini hayat toplumsal yaşamda önemli bir yer tutuyordu.

Sanat

  • Sanat eserlerinde ticaret ve günlük yaşam betimlemeleri yer alır.

  • Mühür sanatı (silindir mühürler) bu dönemde yaygınlaşmıştır. Bu mühürler, tabletlerin doğruluğunu belgelemek için kullanılmıştır.

  • Figüratif bezemeler ve semboller, Mezopotamya etkisini taşır.

Mimari

  • Kültepe-Kaniş’te ortaya çıkarılan karum yapıları, bu dönemin mimari özelliklerini yansıtır.

  • Evler çoğunlukla kerpiç ve taş temelli inşa edilmiş, ticari alanlar ise daha düzenli planlanmıştır.

  • Depo, ev ve ticaret alanları arasında ayrımlar yapılmış; ilk şehir planlaması örnekleri gözlenmiştir.

 

 

Anadolu’nun İlk İmparatorluğu: Hititler

Giriş

Hititler, Anadolu’da tarih boyunca kurulmuş ilk büyük imparatorluk olarak dikkat çeker. MÖ 2. binyılın ortalarında merkezi Hattuşa olan güçlü bir siyasal yapı kurarak hem Anadolu’nun iç bölgelerini hem de Mezopotamya ve Doğu Akdeniz ile olan ilişkileri belirlemişlerdir. Çivi yazısını benimseyerek yazılı kültürü Anadolu’ya taşıyan Hititler, siyasal örgütlenme, hukuk sistemi, dini inançlar ve sanat alanlarında özgün bir uygarlık ortaya koymuşlardır.

Çivi Yazısı

  • Çivi yazısı, Mezopotamya kökenli olup Sümerler tarafından geliştirilmiştir. Yazı, kil tabletler üzerine kamış kalemle yazılmıştır.

  • Bu yazı sistemi zamanla Akadlar ve Asurlular aracılığıyla Anadolu’ya ulaşmıştır.

  • Çivi yazısı, Hititler döneminde resmî yazışmalar, hukuki belgeler, dini metinler ve sözleşmeler için kullanılmıştır.


Hitit Çivi Yazısı

  • Hititler, Mezopotamya menşeli Akkad çivi yazısını kendi dillerine uyarlayarak kullanmışlardır.

  • Yazı dili çoğunlukla Akkadça olmakla birlikte, yerel dil olan Hititçe de kullanılmıştır.

  • Hitit arşivlerinde binlerce tablet bulunmuştur; bunlar özellikle Boğazköy (Hattuşa) arşivlerinde gün ışığına çıkarılmıştır.

  • Kadeş Antlaşması ve kanun metinleri, Hitit çivi yazısının en önemli örnekleri arasındadır.

 

Hitit İmparatorluğu’nun Siyasal Tarihi

Hititlerin Kimliği

  • Hititler, Hint-Avrupa kökenli bir halktır. MÖ 2000’li yıllarda Anadolu’ya göç ederek yerleşmişlerdir.

  • Yerli Hatti halkından etkilenerek bölge kültürüyle sentez oluşturmuşlardır.

  • Devletlerinin merkezi Hattuşa (Boğazköy) olmuştur.


Hitit Siyasal Tarihi’ne Genel Bir Bakış

  • MÖ 17. yüzyılda Labarna ile ilk Hitit krallığı kurulmuştur. Daha sonra I. Hattuşili, devleti genişletmiş ve merkezi bir idare kurmuştur.

  • I. Murşili, Babil Seferi ile büyük başarı kazanmış, ancak iç karışıklıklar nedeniyle devlet zayıflamıştır.

  • Telipinu Fermanı ile taht kargaşalarına karşı önlem alınmış ve veraset kuralları belirlenmiştir.

  • II. Tuthaliya, Hitit İmparatorluğu’nu yeniden güçlendirmiştir.

  • III. Hattuşili döneminde Kadeş Antlaşması imzalanmış ve Mısır ile diplomatik ilişki kurulmuştur.

  • MÖ 1200’lerde Deniz Kavimleri’nin istilası ile Hitit İmparatorluğu yıkılmıştır.


Hitit İmparatorluğu’nun Kültür Tarihi

Hititlerde Devlet İdaresi ve Halk

  • Hititler, teokratik monarşi ile yönetilmiştir. Kral hem siyasal hem de dini liderdi.

  • Kraliçe (Tavananna), kralla birlikte önemli yetkilere sahipti.

  • Devlet, merkezî bürokrasi ile yönetilir; pankuş meclisi bazı kararlar üzerinde söz sahibiydi.

  • Halk sınıflara ayrılmıştı: soylular, özgür köylüler, zanaatkârlar ve köleler.


Hitit Ekonomisi

  • Ekonomi tarım ve hayvancılığa dayalıydı. Buğday, arpa, üzüm en önemli ürünlerdendi.

  • Maden işçiliği, seramik üretimi ve dokumacılık gelişmişti.

  • Ticaret, özellikle karum sistemi sayesinde canlanmıştır.

  • Devlet, üretimi ve ticareti denetleyen bir yapıya sahipti.


Hitit İmparatorluğu’nda Hukuk Düzeni

  • Hitit hukuk sistemi, cezadan çok onarıcı ve uzlaştırıcı özelliğiyle dikkat çeker.

  • Kanunlar genellikle para cezası ya da mal ile tazminat esasına dayanır.

  • Köleler, kadınlar ve çocuklar belirli haklara sahipti.

  • Hitit yasaları, toplumsal düzenin korunmasına yönelik ileri bir hukuk anlayışını yansıtır.


Hitit Dini

Hitit İnanç Sistemi

  • Hititler çok tanrılı dine inanırlardı. Bu nedenle Hititler için “Bin Tanrılı Halk” ifadesi kullanılır.

  • Gök, yer, doğa ve bereket tanrılarına tapınılırdı. En önemli tanrılar: Fırtına Tanrısı (Teşup) ve Güneş Tanrıçası (Hepat).

  • Her şehrin kendine ait tanrıları vardı, bu da inanç sistemini oldukça zengin kılmıştır.


Hitit Mitolojisi

  • Hitit mitolojisi, Hatti, Hurri ve Mezopotamya etkilerini taşır.

  • Kumarbi Destanı, İlluyanka Efsanesi, Telepinu Efsanesi gibi metinler Hititlerin mitolojik anlatılarıdır.

  • Bu mitler doğa olaylarını, tanrıların çatışmalarını ve kozmik düzeni açıklamaya yöneliktir.

 

Hitit İmparatorluğu’nun Sonu: Geç Hititler

Giriş

MÖ 12. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte Anadolu’nun güneyinde ve Suriye’nin kuzeyinde Geç Hitit şehir devletleri kurulmuştur. Bu devletler, Hitit kültürel mirasını sürdürmekle birlikte bulundukları coğrafyaya ve komşu medeniyetlere göre farklı siyasi ve kültürel özellikler geliştirmiştir. Assur, Arami, Urartu gibi güçlerle yoğun temas içinde olan Geç Hitit Devletleri, yazı, sanat ve mimarlık gibi alanlarda bu etkileşimleri açıkça yansıtır.

 

Geç Hitit Devletlerinin Dağılım Alanı ve Bölgenin Coğrafyası

  • Geç Hitit Devletleri, Güneydoğu Anadolu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Suriye coğrafyasına yayılmıştır.

  • Bu bölgede dağlık alanlar, ova ve nehir vadileri yer almakta; bu da tarım ve ticaretin gelişmesine olanak tanımıştır.

  • Devletlerin kurulduğu yerler stratejik olarak ticaret yolları üzerinde yer almakta, bu da bölgeyi kültürel ve ekonomik etkileşim açısından önemli kılmaktadır.


Geç Hitit Devletleri

Geç Hititler, bağımsız veya yarı bağımsız şehir devletleri şeklinde örgütlenmiştir. İşte başlıca Geç Hitit devletleri:

Kargamış

  • En güçlü ve uzun ömürlü Geç Hitit devletidir.

  • Assur ve Arami tehdidine rağmen siyasi etkinliğini uzun süre korumuştur.

  • Kargamış’ta çok sayıda kabartma, yazıt ve mimari kalıntı bulunmuştur.

Malatya (Melid)

  • Arslantepe yakınlarında kurulmuştur.

  • Hem Hatti hem de Arami etkileri görülür.

  • Malatya kabartmaları, sanat tarihi açısından büyük öneme sahiptir.

Tabal

  • Niğde ve çevresini kapsayan dağlık bölgede yer alır.

  • Çok sayıda küçük beyliğin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.

  • Assur baskısına karşı direniş göstermiştir.

Kızıldağ

  • Tabal bölgesinde yer alır.

  • Kaya anıtları ve yazıtları ile tanınır.

  • Dağlık konum, savunmaya yönelik mimari çözümleri beraberinde getirmiştir.

Gurgum

  • Günümüz Maraş çevresinde kurulmuştur.

  • Assurlarla temas halinde olup zaman zaman vergiye bağlanmıştır.

  • Maraş kabartmaları ve heykelleri önemlidir.

Pattin

  • Antakya civarında, Akdeniz’e yakın bir bölgededir.

  • Ticarete açık olması nedeniyle çok kültürlü bir yapıya sahiptir.

Kummuh

  • Adıyaman civarında yer alır.

  • Urartu ve Assur devletleriyle ilişkiler kurmuştur.

  • Hem Hitit geleneği hem de yerel kültür etkileri taşır.

Que ve Hilakku

  • Que: Çukurova’da (Adana ve çevresi)

  • Hilakku: Toroslar’ın güney yamaçlarında

  • Bu bölgelerde Fenike ve Asur etkisi hissedilmiştir.

Sam’al

  • Günümüzde Zincirli Höyük olarak bilinen yerde yer alır (Gaziantep civarı).

  • Gelişmiş bir şehir yapısına ve anıtsal mimariye sahiptir.

  • Sam’al heykel sanatı, Arami etkilerini gösterir.


Geç Hitit Devletlerinde Devlet Yönetimi ve Ordu

  • Geç Hititlerde krallar, merkezi otoriteyi elinde tutar ancak bölgesel beylikler yer yer özerklik gösterebilir.

  • Krallar tanrının temsilcisi olarak görülür ve hem dini hem siyasi liderlik yaparlardı.

  • Ordular, yaya ve savaş arabalarından oluşurdu.

  • Dış tehditlere karşı şehir surları ve kaleler güçlendirilmişti.


Geç Hitit Sanatı

  • Geç Hitit sanatı, Anadolu’daki Hitit geleneğini sürdürmekle birlikte Arami, Assur ve Fenike etkilerini yansıtır.

  • Kabartmalar, dinî sahneler, savaş betimlemeleri ve kraliyet törenlerini işler.

  • Anıtsal heykelcilik gelişmiştir. Özellikle aslan, boğa ve tanrı heykelleri ön plana çıkar.

  • Mimari, taş bloklarla inşa edilen surlar, anıt kapılar ve kutsal alanlarla dikkat çeker.

 

 

Urartu Krallığı

Giriş

Urartu Krallığı, MÖ 9. yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu’da tarih sahnesine çıkan güçlü bir devlettir. Merkezi Van Gölü çevresi olan bu krallık, Assur tehdidine karşı bölgedeki dağınık yerel toplulukları birleştirerek örgütlü bir devlet yapısı kurmuştur. Gelişmiş mimarisi, sulama sistemleri, kale kentleri ve özgün sanat anlayışıyla Urartular, Doğu Anadolu tarihinde iz bırakan önemli bir uygarlık kurmuşlardır.

 

Urartu Devleti Öncesinde Doğu Anadolu

Urartu Krallığı’nın ortaya çıkmasından önce Doğu Anadolu, çeşitli etnik toplulukların ve kabilelerin yaşadığı dağlık bir bölgeydi:

  • Assur yazıtları, bu bölgede çeşitli toplulukların yaşadığını ve zaman zaman Assur istilalarına uğradığını gösterir.

  • Bölgede büyük çaplı bir siyasi birlik bulunmazken, yerel beyler veya kabile şefleri yönetimi elinde bulunduruyordu.


Uruatri ve Nairi Aşiretleri

  • Uruatri ve Nairi, Urartu Krallığı’nın etnik ve politik temelini oluşturan topluluklardır.

  • Bu kabileler, MÖ 13.–10. yüzyıllar arasında Doğu Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde dağınık halde yaşamaktaydı.

  • Assur kaynaklarında sıkça anılan Nairi ülkeleri, Urartu’nun kurulmasında altyapı hazırlayan kabileler olarak kabul edilir.


Siyasal Gelişmeler

Kuruluş Dönemi

  • Urartu Devleti, MÖ 9. yüzyılda Sarduri I tarafından kurulmuştur. Başkent olarak Tuşpa (bugünkü Van) seçilmiştir.

  • Devlet, Assur saldırılarına karşı koyabilecek güçlü bir askerî ve idarî yapıya sahipti.

  • İlk dönemlerde doğal savunma avantajları olan kaleler inşa edilerek merkezî yönetim güçlendirilmiştir.

Gelişme Dönemi

  • En parlak dönem II. Sarduri ve özellikle II. Rusa döneminde yaşanmıştır.

  • Urartu sınırları, Doğu Anadolu’dan Azerbaycan’a, Kuzey Suriye’den Aras Vadisi’ne kadar genişlemiştir.

  • Gelişmiş bir su mühendisliği ağı (kanallar, bentler, barajlar) ile sulama sistemleri kurulmuştur.

  • Urartu, Assur’la zaman zaman savaşmış, zaman zaman diplomatik ilişkiler kurmuştur.

Yıkılış Süreci

  • MÖ 7. yüzyılda Kimmer ve İskit akınları, Urartu’yu zayıflatmıştır.

  • Assur’un da zayıflamasıyla birlikte bölgedeki siyasi denge bozulmuş, Urartu’nun merkezi otoritesi çökme sürecine girmiştir.

  • Son Urartu kralı II. Rusa döneminde devlet, MÖ 6. yüzyıl başlarında yıkılmıştır.


Uygarlık

Köken ve Dil

  • Urartular, dil olarak Hurri kökenli bir dil konuşmuşlardır.

  • Yazılı belgelerinde çivi yazısı kullanılmıştır. Bu yazılar çoğunlukla taş kitabeler ve anıtsal yazıtlar şeklindedir.

Kentleşme

  • Urartular, savunmaya elverişli yerlerde kale kentler kurmuştur.

  • Başkent Tuşpa, buna en güzel örnektir. Ayrıca Altıntepe, Ayanis, Patnos, Çavuştepe gibi merkezler öne çıkar.

  • Kentler, yönetsel merkezlerin yanı sıra dinsel ve ticari fonksiyonlara da sahipti.

Yerel Yönetim Merkezleri ve Kaleler

  • Urartular, her bölgeye bağlı valiler atamış ve bu bölgeleri kale-şehirlerle kontrol etmiştir.

  • Çavuştepe, Toprakkale, Kayalıdere, Altıntepe, Ayanis kaleleri, askeri ve yönetimsel yapılar açısından dikkat çeker.

Din ve Tanrılar

  • Urartular, çok tanrılı dine inanırlardı. En büyük tanrıları Savaş ve Gökyüzü Tanrısı Haldi idi.

  • Tapınaklar genellikle kalelerin en yüksek noktalarına inşa edilmiştir.

  • Diğer önemli tanrılar: Teişeba (fırtına tanrısı) ve Şivini (güneş tanrısı).

Ölü Gömme

  • Urartularda ölüler, genellikle kaya mezarlarına veya taş odalara gömülmüştür.

  • Mezarlar özenli hazırlanır, içine ölen kişiye ait eşyalar yerleştirilirdi.

  • Bazı mezarlar anıtsal nitelik taşıyarak kraliyet mezarlığı işlevi görmüştür.

Sanat

  • Urartu sanatı, özellikle metal işçiliği ile ön plandadır. Bronzdan yapılmış miğfer, kazan, kemer gibi objeler dikkat çeker.

  • Kabartmalar, duvar resimleri, mühürler ve taş işlemeciliği önemli sanat ürünleri arasındadır.

  • Hayvan figürleri, geometrik motifler ve dini simgeler yoğun olarak kullanılmıştır.

 

Frig Krallığı

Giriş

Frigler, MÖ 1200’lerde Balkanlar üzerinden Anadolu’ya gelen ve burada güçlü bir krallık kuran bir topluluktur. Başkentleri Gordion olan Frigler, özellikle MÖ 8.–7. yüzyıllarda siyasi ve kültürel açıdan büyük bir gelişim göstermiştir. Midas gibi efsanevi krallarıyla tanınan Frigler, hem yazılı belgeleri hem de arkeolojik kalıntılarıyla Anadolu uygarlık tarihinde önemli bir yere sahiptir.

 

Frig Siyasi Tarihinin Ana Hatları

  • Frigler, Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra ortaya çıkan yerel güçlerden biridir.

  • İlk olarak MÖ 12. yüzyılda Anadolu’ya göç ettikleri ve zamanla Orta Anadolu’da egemenlik kurdukları düşünülmektedir.

  • Başkent Gordion, siyasi ve kültürel yaşamın merkezidir.

  • En ünlü Frig kralı Midas’tır. Assur yazıtlarında da adı geçmektedir.

  • MÖ 7. yüzyılda Kimmer istilası sonucunda Gordion yıkılmış ve Frig Krallığı zayıflamıştır.

  • Ancak Frig kültürü uzun süre yaşamış ve Lidya, Pers ve Helenistik dönemlerde de etkisini sürdürmüştür.


Uygarlık

Dil ve Yazı

  • Frigce, Hint-Avrupa kökenli bir dildir.

  • Yunan alfabesine benzer harflerle yazılmıştır.

  • Yazıtlar genellikle kaya yüzeylerine ve stel biçiminde taşlara yazılmıştır.

  • Gordion, Yazılıkaya ve Ankara civarında birçok yazıt günümüze ulaşmıştır.


Toplum Yapısı

  • Frig toplumu, kral ve soyluların egemenliğinde bir yapı sergilemiştir.

  • Köylüler, zanaatkârlar ve askerî sınıf gibi sosyal katmanlar bulunmaktaydı.

  • Kadınların özellikle dinî alanda önemli roller üstlendiği görülmektedir.

  • Frig toplumu, tarım ve hayvancılığa dayalı bir ekonomiyle geçimini sağlamaktaydı.


Yönetim Merkezleri ve Kaleler

  • En önemli yönetim merkezi Gordion’dur. Şehir surlarla çevriliydi ve içinde saray, depo, konut ve mezar yapıları bulunuyordu.

  • Gordion dışında Yazılıkaya (Eskişehir), Midas Kenti, Frigler’in kült ve yönetim merkezlerindendir.

  • Kaleler genellikle savunmaya elverişli yüksek kayalıklar üzerine kurulmuştur.


Din

  • Frig dini, doğa ve bereket odaklı bir inanç sistemine dayanır.

  • En önemli tanrıça Kybele (Kibele), doğa, bereket ve ana tanrıça olarak tapınılan bir figürdür.

  • Kybele kültü, daha sonra Yunan ve Roma dünyasında da benimsenmiştir.

  • Dinî törenler açık hava tapınaklarında ya da kutsal alanlarda gerçekleştirilmiştir.


Mezar Anıtları ve Ölü Gömme Gelenekleri

  • Frigler, ölülerini genellikle tümülüs denilen toprak yığınlı mezarların içine gömerdi.

  • Bu tümülüslerin içinde ahşap veya taş mezar odaları bulunurdu.

  • En büyük tümülüslerden biri Kral Midas’a ait olduğu düşünülen Tümülüs M’dir (Gordion).

  • Mezarlar genellikle ölen kişiye ait günlük eşyalarla birlikte hazırlanırdı.


Sanat

  • Frig sanatı, geometrik motifli seramikler, metal objeler, dokuma ürünleri ve mimari süslemeler ile öne çıkar.

  • Ahşap işçiliği oldukça gelişmiştir. Gordion kazılarında zengin mobilya ve marangozluk eserleri bulunmuştur.

  • Kaya yüzeylerine oyulmuş anıtsal cepheler (örneğin Yazılıkaya Anıtı), Frig mimarisinin ve sanat anlayışının önemli örneklerindendir.

  • Sanatta simetri, doğa temaları ve dini motifler sıkça kullanılmıştır.

 

 

Lidya Krallığı

Giriş

Lidya Krallığı, Batı Anadolu’da özellikle MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan zirveye ulaşmış güçlü bir devlettir. Başkentleri Sardes olan Lidyalılar, ilk madeni parayı kullanmalarıyla dünya tarihine damga vurmuşlardır. Ayrıca Persler ile Yunanlar arasında bir köprü rolü üstlenmiş ve bu kültürlerden etkilenerek özgün bir uygarlık geliştirmişlerdir.

 

Lidya Adı ve Merkezi Lidya Bölgesi

  • “Lidya” adı, bölgeyi yöneten halkın isminden gelmektedir.

  • Lidya Bölgesi, bugünkü Manisa, Uşak ve Afyon illerini kapsar; merkezi ise Sardes (Sart) şehridir.

  • Bölge, Hermes (Gediz) Nehri ile sulanır ve verimli topraklara sahiptir. Bu durum tarım ve ticaretin gelişmesine katkı sağlamıştır.


Lidya’nın Tarih Öncesi Devirleri

  • Lidya toprakları, tarih öncesi dönemlerde birçok kültüre ev sahipliği yapmıştır.

  • Paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik dönemlere ait izler tespit edilmiştir.

  • Bölge, Troya, Arzawa, Mira gibi erken kültürlerle etkileşim halindeydi.


Ege Göçleri ve Karanlık Çağda Lidya: Lidyalıların Anadolu’ya Gelişi

  • MÖ 1200 civarında Ege Göçleri sonucu Hititler yıkılmış, Anadolu’da yeni halklar ortaya çıkmıştır.

  • Bu dönemde Lidyalılar, batıdan iç bölgelere yönelerek Hermes Vadisi’ne yerleşmişlerdir.

  • “Karanlık Çağ” olarak bilinen bu geçiş döneminde, Lidya kimliği şekillenmiş ve bölgedeki eski beyliklerin yerini almıştır.


Lidya’nın Siyasi Tarihi

Lidya’da Hüküm Süren Hanedanlar

  • Atasülalesi (Heraklidler): İlk Lidya hanedanı olarak kabul edilir. Mitolojik olarak Herkül’e dayandırılır.

  • Mermnad Hanedanı: Gerçek anlamda güçlü Lidya Krallığı’nı kuran hanedandır. Kurucusu Gyges’tir.

Lidya Krallığı

  • Gyges (MÖ 680 civarı), krallığın temellerini atmış, başkent Sardes’i güçlendirmiştir.

  • Ardından gelen krallar Ardys, Sadyattes ve özellikle Alyattes, Lidya’yı zirveye taşımıştır.

  • En meşhur kral Kroisos (Karun)’tur. Zenginliğiyle efsaneleşmiş, “Karun gibi zengin” deyimi buradan gelir.

  • Kroisos döneminde Lidya, Kızılırmak’a kadar genişlemiş, doğuda Medlerle, batıda Yunan şehirleriyle ilişkiler kurmuştur.

Lidya Krallığı’nın Yıkılışı

  • Kroisos, Pers Kralı II. Kiros (Keyhüsrev)’a karşı savaş açmış, ancak MÖ 546’da Persler tarafından yenilmiştir.

  • Sardes ele geçirilmiş ve Lidya Krallığı sona ermiştir.

  • Persler, bu bölgeyi Satraplık sistemiyle yönetmişlerdir.


Lidya Uygarlığı

Sosyo-Politik ve Ekonomik Yapı

  • Lidya toplumu, kral, soylular, tüccarlar ve köylüler olarak sosyal tabakalara ayrılmıştır.

  • Ekonomi, tarım, hayvancılık, ticaret ve madenciliğe dayanır.

  • Lidyalılar, altın ve gümüş madenlerini işleyerek ilk madeni parayı (elektron) kullanmışlardır.

  • Kral Yolu gibi ticaret yolları sayesinde ticaret gelişmiş ve şehirler zenginleşmiştir.


Yazı, Dil ve Din

  • Lidya dili, Hint-Avrupa kökenli bir dildir ve özgün bir alfabeleri vardır.

  • Yazıtlar, özellikle mezar taşları ve sunaklar üzerindedir.

  • Dinî yapı çok tanrılıdır. Ana tanrılar arasında Kybele, Artemis ve Zeus türevi tanrılar bulunur.

  • Yunan mitolojisinin etkileri belirgindir.


Mimari, Sanat ve Bilim

  • Lidya mimarisi, anıt mezarlar, surlar, saray yapıları ve tapınaklarla dikkat çeker.

  • Tümülüsler önemli mezar yapılarıdır. En büyükleri Bintepeler bölgesindedir.

  • Sanatlarında metal işçiliği, takı yapımı, seramik öne çıkar.

  • Özellikle altın ve gümüş işlemeciliğinde usta olmuşlardır.

  • Bilimsel alanda özellikle takvim, ölçü sistemleri ve yol mühendisliği konusunda gelişmeler sağlanmıştır.

 

 

Anadolu’da Bozkır Kökenli Toplumlar: Kimmerler ve İskitler

Giriş

MÖ 1. binyılda Anadolu’nun siyasi sahnesinde yer alan Kimmerler ve İskitler, Orta Asya kökenli göçebe savaşçı topluluklardır. Bu toplumlar, genellikle atlı savaşçılıkları, okçulukları, hayvancılığa dayalı ekonomileri ve kurgan adı verilen mezar gelenekleriyle tanınırlar. Anadolu’ya geldiklerinde yerel krallıklarla (özellikle Urartu, Frig, Lidya) etkileşim kurmuş ve bu medeniyetlerin kaderini büyük ölçüde etkilemişlerdir.

 

Kimmer ve İskitlerin Kökenleri

  • Kimmerler, Karadeniz’in kuzeyinden, Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya göç etmişlerdir. İlk olarak Asur kaynaklarında görülürler (MÖ 8. yüzyıl).

  • İskitler (Sakalar) ise Orta Asya kökenlidir. Karadeniz’in kuzeyine gelerek orada siyasi bir güç oluşturmuşlar; sonrasında Doğu Anadolu’ya kadar ilerlemişlerdir.

  • Her iki toplum da Hint-Avrupa kökenli, göçebe-çoban yaşam biçimine sahip ve atlı savaş teknolojisinde gelişmiş topluluklardır.


Siyasal Gelişmeler

Kimmerler

  • MÖ 8. yüzyılın sonlarında Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girmişlerdir.

  • Frig Krallığı’nın yıkımında doğrudan etkili olmuşlardır. Gordion’u yağmalamışlardır.

  • Lidya Kralı Alyattes, Kimmerleri mağlup ederek bölgeden uzaklaştırmıştır.

  • Kimmerler zamanla siyasi güçlerini yitirerek Anadolu’dan silinmişlerdir.

İskitler

  • MÖ 7. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinden hareket ederek Doğu Anadolu’ya kadar ilerlemişlerdir.

  • Urartu, Assur ve Medler ile savaşmışlardır.

  • En etkili dönemleri İskit lideri Partatua (Protothyes) ve oğlu Madyes dönemidir.

  • Medlerle ittifak kurarak Urartu’yu zayıflatmışlardır.

  • Daha sonra doğuya doğru çekilmişlerdir; bazı kolları Persler tarafından bastırılmıştır.


Uygarlık

Anadolu’da Kimmer ve İskit Kalıntıları

  • Arkeolojik veriler, Doğu Anadolu, Orta Anadolu ve Karadeniz kıyılarında bu toplumlara ait silahlar, takılar, ok uçları, mezar yapıları gibi izler göstermektedir.

  • Özellikle Ankara (Polatlı), Erzurum, Amasya, Tokat ve Sivas civarında İskit etkileri gözlenmiştir.


Kimmerler ve İskitlerde Yönetim

  • Her iki toplumda da askerî liderlik ve şeflik sistemi hâkimdi.

  • Krallar veya reisler hem siyasi hem askerî yetkilere sahipti.

  • Boylar arası gevşek bir federasyon sistemi görülür.


Kimmerler ve İskitlerde Toplumsal Yaşam

  • Göçebe yaşam tarzı hâkimdi. Hayvancılık (özellikle at, koyun, keçi) temel geçim kaynağıydı.

  • Kadınlar da savaşçılıkta rol alabiliyordu (İskit kadınları için “Amazonlar” efsanesi doğmuştur).

  • Toplum, savaşçılar, rahipler, zanaatkârlar gibi sınıflara ayrılmıştı.


İskitlerin Savaşçı Özellikleri ve Savaş Araç Gereçleri

  • Atlı okçulukta ustaydılar. Hafif zırhlar ve kısa yaylar kullanırlardı.

  • Bronz ve demirden yapılmış mızrak, kılıç, ok ucu, kalkan gibi savaş gereçleri bulunmuştur.

  • Hızlı süvari birlikleriyle düşmanı yıldıran taktikler kullanırlardı.


İskitlerde Din

  • İskitler, doğal güçlere ve atalara tapınma esasına dayalı bir inanca sahipti.

  • En önemli tanrı Gökyüzü Tanrısı (Tabiti) idi.

  • Ateş, güneş, su ve toprak kutsal kabul edilirdi.

  • Dinî törenlerde kurban sunma, özellikle at kurban etme yaygındı.


Kimmerler ve İskitlerde Ölü Gömme Âdetleri ve Kurganlar

  • Ölüler, kurgan adı verilen tümülüs tipi mezarlara gömülürdü.

  • Mezar içine ölen kişinin silahları, giysileri, süs eşyaları ve hatta atları da yerleştirilirdi.

  • Kurganlar, toplumun elit sınıflarına aitti ve özenle hazırlanırdı.


İskitlerde Sanat

  • İskit sanatı, hayvan üslubu (animal style) ile tanınır. Aslan, kartal, geyik gibi hayvan figürleri ön plandadır.

  • Altın ve bronzdan yapılmış kemer tokaları, takılar, eyer süsleri ve silah süslemeleri dikkat çeker.

  • Sanat anlayışı, hem işlevsel hem sembolik nitelikler taşır; savaşçılık ve doğayla iç içe yaşamı yansıtır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir